1970’lerden itibaren bedenden ve dış dünyadan imgeleri de içermeye başlamış olan çalışmalarım 80’lı yıllardan itibaren metal yüzeyler üzerindeki röntgen, ayna gibi farklı yansıtıcı malzemeler mekan ve hareket olgusunun önünü açtı. Diğer taraftan cinsiyet farklılıklarına, özellikle kadına ve topluma yönelik şiddet ve savaş gibi sorunlara yönelmem politik ve sosyal yaşamın etkileriyle güçlendi. Bir tarafta Anadolu’nun mitolojik kadın kahramanlarını, kimliğini yitirmekte olan günümüz tüketici kadınının karşılaştırmasını yaparken, izleyicinin yapıt aracılığıyla kendini sorgulamasına ortam yaratmaktaydım. 90’lı yıllarda Anadolu Tanrıçalarının yanı sıra yaşamdan belgeler olan fotoğraf ile günlük malzemeleri kullanmam, sanat ile hayatın birleştiği güncelere ve biografilere yol açtı.
Gücünü kaybeden Doğanın korunması gerektiği konusunu sorgulayıp, diğerlerin de sorgulamasına neden olacak işler yapmam bir sonraki odaklandığım konudur. Önceleri doğadan atıkları kolaj olarak yapıtlara yapıştırmaya başlarken, dalları bazen boyayarak önce yerleştirmeler, sonra ufak heykeller üretmeye başladım. Son yıllarda art-boxs/sanatkutuları adı altında 3 boyutlu olarak kurumuş bitki, dal, kuşlardan tüy, ölmüş arı, kelebek ve böcekleri mumla birleştirerek sanata dönüştürüyorum. Malzeme hayatın kendisinden gelirken, onları eserlerimde yaşatmaya devam ettirdiğime inanıyorum.